Olabildiğince sıradan iki- üç erkek karakter arasındaki diyaloglara dayalı, pek de iç açıcı olmayan iç mekanlarda geçen bir absürt durum komedisini iki sezon boyunca kahkahalarla izleyeceksin, hatta her önüne çıktığında sosyal medyadaki kısa videoları bile yeniden izleyeceksin deseler, bir senarist olarak “yok canım” derdim herhalde. Elbette bu terkipten de iyi bir şey çıkması mümkün ama günümüzün çorak komedi ortamında “Gibi” gibisini de beklemiyorduk!
Olabildiğince sıradan iki- üç erkek karakter arasındaki diyaloglara dayalı, pek de iç açıcı olmayan iç mekanlarda geçen bir absürt durum komedisini iki sezon boyunca kahkahalarla izleyeceksin, hatta her önüne çıktığında sosyal medyadaki kısa videoları bile yeniden izleyeceksin deseler, bir senarist olarak “yok canım” derdim herhalde. Elbette bu terkipten de iyi bir şey çıkması mümkün ama günümüzün çorak komedi ortamında “Gibi” gibisini de beklemiyorduk!
Yılgın hoşgörü, yaygın kahkaha, evlerdeki eski buzlu kapı camlarından kaldırımlara atılmış taburelere, Türkiye’ye dair kasvetli ne varsa ruhunda barındıran ama insanı kasvetten arındıran bir acayip dizi, “Gibi”. İlk sezonuyla da epey dikkat çekse de ikinci sezon sonunda tam bir fenomen halini aldı.
Dizide geçen “Kardeşim ben senin yılgın bir hoşgörüyle beni benimsemeni mi kaldım?” sözünün önlenemez yayılışı, “Gibi”nin ne denli geniş ve çeşitlilik içeren bir izleyici kitlesi tarafından coşk...
Devamını okumak için tıklayın