Birkaç yıldır bir kitap serisi kapsamında (Türkiye’nin Ellili, Altmışlı ve Yetmişli Yılları, Der. Mete Kaan Kaynar, İletişim Yayınları) Türkiye’nin basın tarihini onar yıllık dönemler halinde anlatmaya çalışıyorum. Haliyle bunun için arşivlerde tozu dumana katarak eşelenmek gerekiyor. Ara sıra üniversite kütüphanelerine yolum düşse de, bu faaliyeti genelde, aralarında büyük yaş farkı olan iki grubun, öğrencilerle emeklilerin bir araya gelebildiği nadir mekanlardan biri olan Milli Kütüphane’de yapıyorum. Kütüphane ve arşiv izlenimlerimi daha önce yazmıştım.
Birkaç yıldır bir kitap serisi kapsamında (Türkiye’nin Ellili, Altmışlı ve Yetmişli Yılları, Der. Mete Kaan Kaynar, İletişim Yayınları) Türkiye’nin basın tarihini onar yıllık dönemler halinde anlatmaya çalışıyorum. Haliyle bunun için arşivlerde tozu dumana katarak eşelenmek gerekiyor. Ara sıra üniversite kütüphanelerine yolum düşse de, bu faaliyeti genelde, aralarında büyük yaş farkı olan iki grubun, öğrencilerle emeklilerin bir araya gelebildiği nadir mekanlardan biri olan Milli Kütüphane’de yapıyorum. Kütüphane ve arşiv izlenimlerimi daha önce yazmıştım.
Elliler’den itibaren taradığım gazeteler bana, tarih tekerrürden ibaret olduğu için geleceği arşivde aramanın ne kadar isabetli ve gazetelerin-dergilerin sosyal ve beşerî bilimlerin her disiplini için ne kadar hayati bir kaynak olduğunu gösterdi. Bazı olaylara şaşırdım, bazılarına güldüm, bazılarının bugün yaşadıklarımızın altyapısı olduğunu fark ettim. Meraklı tabiatım gereği ve magazini bir sosyal tahlil aracı olarak gö...
Devamını okumak için tıklayın